Sır - Mustafa Kutlu

Bir bardak naneli limonata, tazecik demlenmiş çay, yeni sulanmış fesleğen kokusu gibi... İçinizi ferahlatan hikayeler.
"...İkinci çocuk o nane kokulu suyun dağdan inip ovaya kavuştuğu yerde bir meyve bahçesi kurmuştu.
Yedi cins elma, dokuz cins armut, bir o kadar vişne, kiraz, kayısı, ceviz yetiştirmişti. Kızılcıkların domur domur kırmızısı dallardan sarkıyordu. İncirlerden bal damlıyordu.
Gelip geçenlerin, dertlinin-dertsizin, yolcunun-yolsuzun güpegündüz istedikleri kadar alıp yedikleri bu meyve bahçesine vardığımda ikinci çocuk dut pekmezi kaynatıyordu.
Avuçiçi kadar bir toprak güvece, bir miktar bulanık su koymuş, saman çöpü ile karıştırıyor; bir yandan da güvecin altına üfleyip duruyordu.
Selam verip yanına oturdum.
Bana pekmez ikram etti.
Şu bodur elmanın meyvesi kalbi kararmışlara, şu kara kiraz merhametten maraz olanlara, şu sulu şeftaliler ibadetten taatten beri duranlara, şu zerdaliler muratlarına ermemiş gün yüzü görmemişlere, şu ballı incirler de mal hırsından gözü dönmüşlere, diye diye her bir ağacı ziyaret ettik.
Ben dahi o parmak kalınlığındaki suyun kenarına ikinci çocuk ile birlikte saman çöplerini bu cevizdir; bu da kiraz diye dikip durdum.
Artık rüzgarın anlattıklarını anlıyor, karıncaların söylediklerini duyuyordum. Ağustos böcekleri kayısılar olgunlaşsın diye öterlermiş bunu da öğrendim. Ot biçtim, su suvardım, bel belledim. Gecenin kara çadırı altında yıldızları saydım. Yaprakların, çiçeklerin, çimenlerin, böceklerin, suyun, havanın, toprağın, dağların, kurdun, kuşun üzerine çekilen örtüleri araladım. İçimin içinde sönüp küllenmiş ateşte bulunan bir tek kıvılcım parladı. Aşkın alevi kalbin buzlarını eritti. Bu şifa bağının sahibi olan çocuk elveda deyip ayrılırken bana bir ufak saman çöpü armağan etti. Parmak kadar, kuru sarı, incecik bir saman çöpü..."
(Cüz Gülü - Sf.89)
Hikaye-Dergah Yayınları-2011-5.baskı